Ezra Pound’un Kantolar (The Cantos) isimli eseri 116. bölümden müteşekkil epikleşmiş bir kurgudur. Bu devasa şiir, Dante’den Çin klasiklerine, Amerikan Devrimi’nden Mussolini’ye kadar geniş bir kültürel ve tarihî panoramayı kapsar. İki eser arasında neredeyse 29 yüzyıl olmasına mukabil Kantolar okuruna Homeros’un İlyada’sını tedai ettiriyor; bu eserde metinler kesik, geçişler âni; Pound bazı bölümlerde muhatabına birkaç yüzyıla yayılan iki büyük hadiseyi yalnızca iki mısrada tahayyül ettiriyor.
Pound, Kantolar’da adeta bütün zamanı zapturapt altına almak isteyen heveskâr bir kalemşor edasıyla dünya tarihini yorumlamaya teşebbüs ediyor. Doğrusu, okuması zaman zaman meşakkatli ve can sıkıcı olsa da, ritmini yakaladığımda metin bana lezzetli gelmeye başlıyor. Zorluk derecesi nisbetinde zevk veren bir eser. Şüphesiz ki, şuur ve kültür seviyesi yüksek olan okuyucular bu metinden daha fazla istifade edecektir. Nitekim şöyle bir lahza yakaladığımı hatırlıyorum.
"Dictum sordellum concubuisse:
Yaz kış onun zarafeti için şarkılar söylerim,
Gül ne kadar alımlıysa, o kadar alımlıdır yüzü,
Hem yaz hem kış şarkılarım onu anlatır
Kar bana onu hatırlatır"
Üstteki mısralardan başka “Tovarisch” diye daha evvel hiç rastlamadığım bir kavrama da denk geldim. Tovarisch’in mânâsı “Yoldaş.” 20. yüzyıl başında devrimci ve sosyalist hareketlerle özdeşleşmiş bu kelime… Pound, bu bölümde bilvesile bize sesleniyor.
Bu bölüm Pound’un “Siyasi Kantolar”ı arasında yer alıyor. Kanto XVIII, iktisat, adalet ve devrim temalarını işliyor. “Tovarisch” bir şeyleri dönüştürme arzusundaki fert veya topluluğa seslenen bir kahraman olarak karşımızda beliriyor.
Kantolar’a geçelim:
Brumaire(1), Fructidor(2), Petrograd(3).
Ve Tovarisch rüzgârda uzanıyor
Ve güneş, rüzgârı kaplıyor
Ve havada beliriyor üç şekil
Ve onun etrafında geziniyor,
Böylece dedi ki:
Bu alet çok eski,
Bunu kesin daha evvel duymuştuk.
Ve bir orman gibi dalgalar
Rüzgârın yapraklarda ağırlıksız sandığı
Ama hareket ediyor,
Böylece ses sese doğru koşuyor.
Faziletler, Venüs ve şaraptan doğmuş.
*
Oyulmuş taş, taş üstüne.
Ama uykuda, uyanık görülen düşte,
Saçıldı havaya taç yapraklar;
Sırf rüzgârın çarptığı olduğu yerde;
Kökü olmadan hareket eden dal,
Helios (2) tarafından.
*
Ve faziletler, Tovarissch’e doğru eğildi.
Ve bunlardır Tovarisch’in emeği
Tovarisch’in toprağa uzandığı gibi
Ve yükseldi ve yıktı tiranlar meclisini
Ve o Tovarisch uzandı sonra toprağa
Ve faziletler, Tovarisch’e doğru eğildi.
*
Bunlar Tovarisch’in emeği,
Tovarisch’in tiranlar meclisini yıkması gibi
Ve yükseldi ve budalalık üstüne budalalık konuştu
Ve ileri doğru yürüdü ve uzandı toprağa
Ve Faziletler Tovarisch’e doğru eğildi.
*
Ve Tovarisch sövdü ve dua etti amaçsızca,
Bunlar Tovarisch’in emeği
Diyerek:
“Ben, Cadmus(5), toprağa ekilmiş
Ve otuzuncu güzle beraber
Beni yaratan toprağa geri dönüyorum.
Sağlayın son beş tanesini duvarı inşa etmesini;
*
Ne inşa ederim ben ne de ekin biçerim.
Öyle gelir ki altın gemilerle, Cadmus,
Öyle savaşır ki hikmetle,
Cadmus, yaldızlı pruvayla. Hiçbir şey inşa etmem
Ve biçmem
Hiçbir şey; otuzuncu güzle birlikte
Uyurum, uyumam, çürürüm
Ve hiç duvar yapmam.
Neredeydi Eblis’in duvarı
Ventadour’da orada şimdi arılar var
Ve avluda, kendi zevkleri için
Serbest taşın taşa asılı kaldığı yerdeki gediğe
Geri taşıyacaklar arsız çayırlar.
Hiçbir zaman Cadmus’la beraber yelken açmadım,
Hiçbir aman taş üstünde taş kaldırmadım.”
*
Fırında pişmiş ve yenmiş Tovarisch
Fırında pişmiş ve yenmiş Tovarisch, oğlum,
Bu senin hikâyen. Ve tekrar yukarı,
Yukarı ve onlara doğru. Hiçbir zaman taş üstüne taş koymadı.
*
Ve aniden içine doldu yaprağın.
Orada çiçeklenmiş bir akantus asılı
Ayırt edebilir misin aşağıyı yukarıdan?
Pound’un dizelerinde Tovarisch, “fırında pişmiş ve yenmiş” bir kahramandır. Devrim, onun vücudunu tüketir, idealleri ise rüzgârda savrulan yapraklara karışır. “Faziletler” (virtues) ona eğilir, ancak bu eğiliş bir zafer selâmı değil, bir cenaze merasimidir. “Yoldaş”ın şiirin sonunda akantus yaprağına dönüşmesi, devrimin zarif bir kalıntıya dönüşümünü simgeler: Yoldaş artık sütunlarda süs olan bir güzelliktir.
Pound’un ironisi burada devreye girer: Devrim, tiranları yıkar ama yerine “budalalık üstüne budalalık” koyar. Tovarisch’in “amaçsızca” sövüp dua etmesi, devrimci mücadelenin boşa harcanışının mecazıdır.
Pound sormuş, “ayırt edebilir misin aşağıyı yukarıdan?” diye. Öyleyse bize de, “ne için devrim?” diye sormak icap eder. Necip Fazıl’ın “Bir devrim evvela devrimi devirecek!” mısrası bütün sorgulayan “Tovarish”lere mesajdır.
Dipnotlar
1-Brumaire ibaresinde 9 Kasım 1799’daki Napolyon Bonapart’ın darbesine atıf yapılıyor. (Bkz. 18 Brumaire Darbesi)
2-Frucditor’da ise Direktuvar, monarşi yanlılarına darbe yaptı. Fructidor, Fransız devrim takviminde Ağustos/Eylül ayına da tekabül ediyor. Öyleyse Ağustos Devrimi’ne de atıf yapılıyor olabilir. (Bkz. Fransa Frucditor 18 Darbesi)
3-Petrograd ise St. Petersburg’ın I. Cihan Harbi’nin evvelindeki adı.
4-Yunan mitolojisinde “Güneş Tanrısı.”
5-Cadmus tıpkı Perseus gibi Yunan mitolojisinde bir kahraman: Thebai şehrinin kurucusu.