Tercüme: İsrail'in Gazze'deki soykırımına destek verenler de hesap vermeli

0
Tercüme: İsrail'in Gazze'deki soykırımına destek verenler de hesap vermeli
İsrailli liderlerin soykırım için hesap vermesini sağlama çabaları yeterli değildir. Bu çabalar, aktif olarak destek veren, kolaylaştıran ve bu kitlesel katliama kılıf uyduranları da kapsamalıdır. Çünkü destekçileri olmadan, bugün Gazze’de gördüğümüz yıkım ve tahribat seviyelerini görmezdik.

21 Kasım’da UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi), Başsavcı Kerim Khan’ın başvurmasından altı ay sonra, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant için tutuklama emri çıkardığını duyurdu. Bazı Batılı hükümetler, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uyacaklarını ve Netanyahu ile Gallant’ın ülkelerine ayak basması halinde tutuklanacaklarını hızlı bir şekilde açıkladılar. Ancak İngiliz hükümetinden uluslararası yükümlülüklerine uyacağına dair herhangi bir işaret duymamız yaklaşık 24 saat sürdü.

Buna rağmen hem İngiltere Başbakanı Keir Starmer hem de Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma İşleri Bakanı David Lammy, henüz konu hakkında bir açıklama yapmadı. Bu durum pek de şaşırtıcı değil; zira hem Starmer hem de Lammy, İsrail’in Gazze’deki soykırımını en başından beri savunmakta ve desteklemektedir. Ekim 2023’ün ortalarında Starmer, meşhur bir İngiliz radyo programında İsrail’in Gazze’nin su ve elektrik arzını kesme hakkına sahip olduğunu söyledi. Bu açıklamasını daha sonra geri alsa da Uluslararası Adalet Divanı’nın Gazze’de soykırıma varan eylemlerin muhtemel olduğunu duyurmasının ardından bile İsrail’in “kendini savunma hakkı” olduğunu söylemeye devam etti.

Lammy, İşçi Partisi’nin İsrail’e olan sarsılmaz desteğini seleflerinden ayırmayacağını çok net bir şekilde ifâde etti. 2024 Temmuz ayı başlarında genel seçimleri kazandıktan on gün sonra Lammy, ilk resmi yurtdışı ziyaretini İsrail’e yaptı ve Netanyahu ile el sıkıştı. Bu sırada İsrail rejimi, Gazze’de 40 binden fazla Filistinliyi katletmişti ve bu ölümlerin üçte biri çocuktu. Lammy, Avam Kamarası’nda soykırımın yasal tanımını yeniden tanımlamaya bile çalıştı. Ekim 2024’ün sonlarında yaptığı bir konuşmada, bu kavramın “büyük ölçüde, Rwanda, İkinci Dünya Savaşı, Holokost gibi krizlerde milyonlarca insan hayatını kaybettiğinde kullanıldığını ve şimdi kullanıldığı şeklin bu terimin ciddiyetini baltaladığını” söyledi.

Bu, sadece soykırımın yasal tanımını yanlış yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda çok daha az sayıda kişinin öldürüldüğü soykırımları tanıyan İngiliz resmi politikasına doğrudan aykırılık teşkil ediyor. Lammy için asıl mesele tanım değil, bu tanımın kime uygulandığıdır. Bu yorumlara cevap olarak, BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları Özel Raportörü Francesca Albanese, Lammy’yi “soykırım inkârcısı” olarak nitelendirdi ve bu durumun, Lammy’nin hukuk geçmişi göz önüne alındığında daha da şok edici olduğunu söyledi. İnsan hakları hukukunda geçmişi olan Starmer da soykırımı inkâr etti. Ancak İsrail rejimine verilen retorik ve diplomatik desteğin ötesinde, İngiliz hükümeti soykırıma maddi destek de sağladı. Starmer, göreve geldiğinden bu yana askeri desteği ve silah satışlarını onayladı. İngiliz gözetleme uçaklarının, Gazze yönüne doğru Kıbrıs’taki askeri üslerden düzenli olarak kalktığı görüldü. Bu uçakların İsrail rejimiyle istihbarat paylaştığı düşünülüyor.

Lammy, Eylül 2024’te İsrail rejimine yönelik 30 İngiliz silah lisansının askıya alındığını duyurdu, ancak 320’den fazla lisans hâlâ yürürlükte. Askıya alınan lisanslar, İsrail’in F-35 filosunu sürdürmek için satılan bileşenleri içermiyor; bu jetler, en ölümcül savaş uçakları arasında kabul ediliyor. Aslında, Britanya Savunma Bakanı John Healey’nin, F-35 bileşenlerine yönelik lisansların askıya alınmasına özellikle karşı çıktığı ortaya çıktı.

Elbette Gazze’deki soykırımı mümkün kılanlar sadece İngiliz politikacılar değil. ABD bu konuda bariz bir örnek olsa da Avrupa’dan birçok devlet başkanı ve politikacı da soykırıma destek vermiştir; buna Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve neredeyse tüm Alman politikacılar dahildir. Bu nedenle, İsrailli liderlerin soykırım için hesap vermesini sağlama çabaları yeterli değildir. Bu çabalar, aktif olarak destek veren, kolaylaştıran ve bu kitlesel katliama kılıf uyduranları da kapsamalıdır. Çünkü destekçileri olmadan, bugün Gazze’de gördüğümüz yıkım ve tahribat seviyelerini görmezdik.

Ancak realist olmalıyız; uluslararası hukukun bu tür bir hesap verebilirliği sağlaması pek olası değildir. Nitekim, UCM’nin tutuklama emirlerini duyurmasından bu yana, Netanyahu’yu mahkemenin kararından korumaya yönelik oldukça yaratıcı hukuki manevralar gördük. Fransa, İsrail’in UCM’ye taraf olmadığı gerekçesiyle liderlerine dokunulmazlık tanındığını yanlış bir şekilde ilan etti. Roma Statüsü’nün 27. maddesi, hiç kimsenin - üçüncü tarafların devlet başkanları da dahil - muaf olmadığını açıkça belirtir. Fransa’nın tutumundan etkilenen diğer ülkeler de UCM’nin emirlerini aşmanın yollarını aramaya çalıştı. Örneğin Hollanda Başbakanı, “(Netanyahu’nun) Hollanda’ya gelip tutuklanmadan kalabileceği uluslararası hukuk çerçevesinde mümkün senaryolar olduğunu” ifade etti.

Hesap verebilirlikten kaçınmaya yönelik bu çabalar, bir kez daha, güçlülerin siyasi çıkarlarının, uluslararası hukuk düzeni pahasına da olsa her zaman öncelik taşıdığını göstermektedir. Bu nedenle hesap verebilirlik başka yerlerde ve özellikle taban düzeyinde de takip edilmelidir. Soykırımı mümkün kılan ve kolaylaştıranlar asla huzur bulmamalıdır.

Bu yazı NewArab’tan tercüme edilmiştir. Ekip Haber’in yayın politikasını yansıtmayan ifâdeler içerebilir.  Yazının müellifi Dr. Yara Hawari, Al-Shabaka, Filistin Politika Ağı’nın eş-direktörüdür. 

 

Yorum Yazın