Bu ve benzeri önlemler, İngiliz devletinin nihayet, geç de olsa, İsrail'in Filistin halkına karşı ciddi suçlar işlediğini kabul ettiğini gösteriyor. Ancak alınan tedbirler, hâlâ İngiltere'nin bu suçlardaki suç ortaklığını sona erdirmek ya da İsrail'in Gazze'deki soykırımını durdurmak için yetersiz kalıyor.
10 Haziran'da, İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Hamish Falconer, Avam Kamarası milletvekillerine Ben-Gvir ve Smotrich'e yönelik yaptırımların gerekçesini açıkladı: İşgal altındaki Batı Şeria'daki Filistin toplumlarına yönelik yerleşimci şiddetini kışkırtmak.
Her iki isim de artık seyahat yasağı ve mal varlığı dondurma yaptırımlarına tabi. Bu da onların Britanya'ya seyahat etmelerini veya Britanya’da ya da Britanyalılarla iş yapmalarını engelliyor.
Ancak yaptırımlar, bakanlık görevlerinden bağımsız olarak bireysel bazda uygulandı. Bu da, İsrail hükümetindeki görevlerine ve Filistinlilere yönelik baskıyı artırmadaki rolleriyle işlevlerini sürdürebilmelerine olanak tanıyor.
Bu, Britanya hükümetinin İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarına halktan gelen büyük tepki üzerine ilk kez harekete geçmesi değil. Eylül 2024’te, Britanya İsrail’e yönelik silah ihracat lisanslarının bir kısmını askıya almıştı.
20 Mayıs 2025’te, Dışişleri Bakanı David Lammy, İsrail büyükelçisini çağırarak, ticaret görüşmelerini askıya aldıklarını ve yasa dışı bazı yerleşimcilere yönelik yaptırımlar uyguladıklarını duyurdu. Bu açıklama, Kanada ve Fransa ile ortak yayımlanan, “İsrail’in Gazze kuşatması devam ederse somut adımlar atılacak” uyarısını içeren bildirinin ardından geldi.
Lammy, bu adımları duyururken İsrail’in ablukasını "katlanılmaz", "ahlaki olarak yanlış, savunulamaz" ve "derhal sona ermesi gereken" bir durum olarak tanımladı.
Ayrıca, İsrail’in Gazze’den Filistinlileri etnik olarak temizleme planlarını "iğrenç" ve "canavarca" olarak nitelendirdi.
Bu açıklamalar, insan hakları örgütleri, hukukçular, uluslararası mahkemeler, BM organları, yardım kuruluşları ve aylar boyunca sokaklara dökülen milyonlarca İngiliz vatandaşının ortaklaştığı şu görüşü de yansıttı:
İsrail, Gazze’de soykırım ve insanlığa karşı suçlar işliyor; açlığı bir savaş silahı olarak kullanıyor.
Ancak tüm bu gelişmelere rağmen, Britanya hükümeti yalnızca asgari düzeyde önlem alıyor. İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlamasıyla yargılanıyor, Başbakanı Benjamin Netanyahu, savaş ve insanlığa karşı suçlardan dolayı yakalama kararıyla karşı karşıya. Buna rağmen, Britanya hâlâ İsrail’e siyasi ve diplomatik destek sağlıyor.
Britanya, Kıbrıs’taki Akrotiri Hava Üssü üzerinden ve İsrail askerlerini eğiterek bu desteğini sürdürüyor. Eylül 2024’te ilan edilen sınırlı yasağa rağmen, İsrail’e hâlâ silah ve askeri teknoloji ihraç ediyor – bu teknolojiler, İsrail’in soykırımı sürdürmesi ve Gazze ablukasını dayatması için kullanılıyor.
Buna, 2 bin librelik bombaları Gazze’nin sivil halkına atan F-35 savaş uçaklarının parçaları da dahil.
Mayıs ayında Filistinli Gençlik Hareketi, Özgür Filistin için İşçiler ve Uluslararası İlerici İttifak tarafından yayımlanan bir rapora göre, Eylül 2024’teki kısmi yaptırımın ardından bile Britanya, İsrail’e 8.630 ayrı mühimmat gönderdi.
Üstelik sadece silah değil; İngiliz şirketleri, finans kurumları, kamu kurumları, üniversiteler ve yerel yönetim emeklilik fonları, İsrail’in apartheid rejimine derinlemesine dâhil durumda.
İngiltere hükümetinin yaptıklarıyla, kamuoyunun görüşü büyük bir tezat oluşturuyor. Filistin Dayanışma Kampanyası tarafından yaptırılan son anket, halkın hükümetten çok daha ciddi adımlar beklentisi içinde olduğunu gösteriyor:
- Britanya’da seçmenlerin 4’te 3’ünden fazlası (özellikle 2024'te İşçi Partisi'ne oy verenlerin %72’si), İsrail'e tam kapsamlı bir silah ambargosu istiyor.
- Seçmenlerin %54’ü, İsrail’in Birleşmiş Milletler’den atılmasını destekliyor.
- Benzer şekilde, İsrail ürünlerinin market raflarından kaldırılması talebi de yüksek destek görüyor.
Bu talepler, parlamentoda da giderek daha fazla yankı buluyor. Örneğin, İşçi Partisi milletvekili Richard Burgon, uluslararası hukukun ihlali karşısında kapsamlı yaptırımlar çağrısı yapıyor.
Ancak Smotrich ve Ben-Gvir’e yönelik bu sınırlı yaptırımların ardından bile, İsrail Gazze’deki soykırımını daha da şiddetlendirdi. Bu saldırılar, İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik hamleleri ve İran’ın misillemeleri arasında küresel medyanın dikkatinden kaçtı.
Korkunç bir şekilde, Muhafazakâr Parti milletvekili Kit Malthouse, durumu şöyle tarif etti:
"BM yardım dağıtım sisteminin yerine kurulan bir atış poligonu — bir mezbaha. Açlıkla boğuşan insanlar, çatışma bölgelerinden çekilerek hedef alınıyor."
Son haftalarda bu şekilde yüzlerce Filistinli öldürüldü.
Tüm İsrail hükümeti ve ordusu, Gazze’de 2 milyonu aşkın Filistinliye yönelik kasıtlı açlık politikalarının ve sistematik katliamların sorumlusu. Ve bu suçları işlemeye Britanya’dan gelen silah sevkiyatlarıyla devam ediyorlar.
Bir dönüm noktası mı, yoksa göstermelik mi?
Son açıklamalar, Britanya’nın İsrail’i bir müttefik değil, bir suç devleti olarak görmeye başlaması açısından bir dönüm noktası olabilir. Ancak bu ancak, yalnızca sert sözlerle değil, tam silah ambargosu ve İsrail devletine yönelik gerçek yaptırımlarla mümkün olabilir.
Şu anki durum ise, hesap vermekten kaçmak ve İsrail’in suçlarını sürdürmesine olanak sağlamak için tasarlanmış yüzeysel ve geçici bir manevra gibi görünüyor.
Yazının sahibi Peter Leary, Filistin Dayanışma Kampanyası'nın Yardımcı Direktörüdür.
Tercüme: Ekip Haber