“Kültürel Hegemonya” etrafında…

0
“Kültürel Hegemonya” etrafında…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçmiş yıllarda yaptığı bir açıklamada kültürel alanda iktidar olamadıklarını, bu sahada başarısız kaldıklarını ifade etmişti.

Türkiye’de Müslümanların kültürel hegemonyasını kurabilmesi meselesi gerçekten de hayati bir öneme sahiptir. Nasıl ki millî savunma sanayi hamlesiyle bölgede ve dünyada hâkim güç olma yolunda büyük ilerlemeler kaydettik; askeri olarak bölgede güçlü bir varlık sergiledik; sağlık, teknoloji ve ulaşım alanlarında önemli mesafeler kat ettik; aynı şekilde kültürel alanda da bu başarıları besleyecek ilerlemeler kaydedilmeliydi.

Yukarıda da işaret ettiğim gibi, kültürel hegemonya Türkiye’de Müslümanlar adına; inanç, dünya görüşü, bu görüşe uygun bir diyalektik ve tüm bunları sahaya sürecek bir aristokrasi kadrosuyla sağlanabilir. Ezelî ve ebedî, çağlar üstü inancımız: İslam. Fikriyat olarak ise net biçimde söyleyebiliriz ki, Müslüman Anadolu’dan çıkan, bu inanca nispetle eşya ve hadiselere yaklaşan tek orijinal dünya görüşü Üstad Necip Fazıl’ın örgüleştirdiği fikir sistemi Büyük Doğu’dur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültürel iktidar olamama açıklamasında özellikle Müslüman Anadolu ruhuna işaret ederek, bu ruhun fikrine nispetle bir kültürel iktidar kuracaklarını vurgulamıştır. Müslümanlar şayet gerçekten bir kültürel hegemonya kurmak istiyorsa, karşısında mücadele odağı olarak bulacağı kesim ne sol, ne de başka bir kesimdir. Müslümanların kavgası kendi benliğiyledir. 

Bunun için diyalektik gerekir; inancına, fikriyatına, eşya ve hadiselere dair yaklaşımına uygun olarak iyiyi ve güzeli sunabilmek adına, düşünsel bir donanıma sahip olmak elzemdir. Ve en önemlisi, bir aristokrasi kadrosu şarttır. Meşaleyi elinde bulunduran, yolda öncülük etmeli, basiret ve fazilet sahibi Müslümanlar, güçlü öncülerini zaten takip edecektir. Siyaset, fikir, sanat, tıp, hukuk ve sair sahalarda uzmanlaşmış kadrolar zümresi bu ışığın altında sebatkar ve vefakâr bir şekilde zaten ilim yayacaktır. 

Kültür ve sanatta atılımlara öncülük edecek aristokrasi kadrosu, kültürel anlamda bir ordu vazifesi görecektir. Böyle bir kadro oluştuğunda, bugün ismi pek bilinmeyen nice entelektüelin varlığı gün yüzüne çıkacak; popülist ve fosilleşmiş bazı figürlerin ise ne kadar kof olduğu anlaşılacaktır.

Türkiye’de Müslümanların kültürel hegemonyasını kurmasının önemi, yeni dünya düzeni bağlamında şöyle açıklanabilir: Tarihî misyonumuz bizi çağırmaktadır. Bu çağrıya diğer sahalarda cevap verebildiğimiz gibi, fikirde ve sanatta da söyleyebilecek bir şeylerimizin olması, varsa daha da gün yüzüne çıkması-çıkarılması elzemdir.

Millî savunma sanayi hamlesiyle kurulan maddî hâkimiyeti, ruhî, fikrî ve kültürel olarak besleyecek bir millî kültürel sanayi ihtiyacını idrak  edilmiştir elbet. Böyle bir müessese, tıpkı millî savunma sanayiinde olduğu gibi, devlet destekli stratejik bir atılım olarak değerlendirilmelidir. Zira ruhî, fikrî ve edebî sahadaki boşluklar doldurulmadıkça, millî varlığımız tam anlamıyla güvence altında değildir.

Kültür ve sanat, bir milletin ruhunu şekillendirir. Türkiye’de Müslümanların kültürel iktidarını kurması demek, bölgede sahip olunan maddi hâkimiyetin, ruhî ve fikrî olarak da ilan edilmesi anlamına gelir. Böyle bir hâkimiyet, tam manasıyla gönüllere ve idraklere nakşedilmiş bir devrim demektir.

“Umulur ki, 15. İslâm asrının yenileyicisi estetik planı başa alsın” (Necip Fazıl Kısakürek)  

Yorum Yazın