Yazar Hasan Hüseyin Öz: Avrupa'nın bugün yaşadığı derin bir ontolojik güvensizliktir

0
Yazar Hasan Hüseyin Öz: Avrupa'nın bugün yaşadığı derin bir ontolojik güvensizliktir
"Avrupa da bugün, kendi çöküşünü örtmek için bir yanılsama üretiyor bol bol. Ama her yanılsama gibi bu da gerçeğin duvarına çarpıp dağılacaktır; Aslıda bütün bu olup bitenler evrensel bir hakikatin iz düşümü... Ne mi diyorum? Doğunun o muhteşem irfan ehlinin dile getirildiği gibi "zulüm ile abad olanın, akıbeti berbat olur."

Star gazetesi yazarı Hasan Hüseyin Öz bugünkü "Avrupa'nın korkusu" başlıklı yazısında, Avrupa'nın çöküşünü yazdı:

"Tarihi bir vakıadır... "Bir imparatorluk güçlü iken kusurlar örtülür; güç kaybolduğunda ise en küçük zaaf bile görünür olur."

Bu söz bugün en çok Avrupa'yı anlatıyor galiba; çünkü gücü hızla çözülüyor. Ukrayna savaşı ve en son 18 Ağustos'ta gerçekleşen Washington Zirvesi bu çıplak gerçeği bütün dünyaya bir kere daha gösterdi. İşin ironisi ise şu: Avrupa, kendi düşünürlerinin sözleriyle bu krizin adını çoktan koymuştu. Hobbes, Machiavelli, Montesquieu ve Schmitt bunlardan birkaçı... Her biri Batı düşüncesinin taşlarını döşerken, aslında Avrupa'nın varoluş zaaflarını da kayda geçirdiler. Batı'da düşünce, yalnızca bir fikir değil; hep dile getirdim doğrudan stratejidir. İşte bu yüzden bugün Avrupa'nın ontolojik güvensizliğini, korkusunu bizzat bu düşünürlerin diliyle okuyabiliyoruz.


"KORKU OLMADAN DÜZEN OLMAZ"

Avrupa siyasetinin temelini Hobbes çok önceden tarif etmişti. Dün Türk korkusu, sonra Sovyet korkusu, bugün Rusya ve göçmen korkusu... Korkular güvenliğin değil, Avrupa'nın varoluş gerekçesidir. Korkusuz bir Avrupa, kendini tanımlayamaz.

"KORKULMAK, SEVİLMEKTEN DAHA GÜVENLİDİR"

Machiavelli de böyle söylüyor işte. Prensin yazarının bu sözü, Avrupa'nın gerçek yüzünü açığa çıkarır. Demokrasi, özgürlük, insan hakları... Hepsi sadece vitrindi. Sahici olan, yaptırımlar, tel örgüler, mültecilere karşı kurulan duvarlardır. Avrupa artık değerleriyle değil, korku yayma kapasitesiyle ayakta durmaya çalışıyor bugün. Yani korku duvarları aştı.

"MUTLAK GÜÇ MUTLAKA YOZLAŞTIRIR"

Montesquieu'nün bu tespiti, Avrupa'nın bugünkü hâlini anlatıyor aslında. Bir zamanlar kibirli güçle dünyaya hükmeden Avrupa, bugün kendi içinde ırkçılık, popülizm ve otoriterlik girdabında boğuluyor. Brüksel'den Berlin'e, Paris'ten Varşova'ya kadar siyaset yozlaşmanın aynası hâline geldi. Ve Avrupa, artık kısır bir siyasetin içinde kayboluyor.

"SİYASET, DOST İLE DÜŞMANI AYIRT ETMEKTİR"

Schmitt'in bu tanımı, Avrupa'nın ontolojik refleksine dönüştü. Avrupa, varlığını Rusya'yı düşmanlaştırarak, Çin'i tehdit ilan ederek, hatta kendi üyelerini hizaya sokarak sürdürüyor. Dostlarını bile düşmanlaştıran bir uygarlık, ontolojik güvensizliğin zirvesinde. Ve her geçen gün güvenlik için vassal olmaya razı olduğunu belli eden söylemler üretmeyi siyaset olarak sunuyor.

Hülasa...

Avrupa, gücünü kaybettikçe korkuya yaslanıyor, değerlerini kaybettikçe düşman üretiyor. Fakat düşmanı kapasitesini aşıyor.

Bugün yaşadığı şey, yalnızca ekonomik bir sarsıntı değil; derin bir ontolojik güvensizliktir.

Hobbes'un korkusu, Machiavelli'nin siyaseti, Montesquieu'nün çürüyüşü ve Schmitt'in düşmanı... Hepsi birleştiğinde karşımıza Avrupa'nın varoluş hastalığı çıkıyor. Şizofreniye evrilen bir güvensizlik ortamı yani.

Ve psikolog Laing'in sözünü şuracığa iliştireyim "Şizofreni, insanın kendini parçalanmaktan korumak için yarattığı bir yanılsamadır."

Avrupa da bugün, kendi çöküşünü örtmek için bir yanılsama üretiyor bol bol.

Ama her yanılsama gibi bu da gerçeğin duvarına çarpıp dağılacaktır;

Aslıda bütün bu olup bitenler evrensel bir hakikatin iz düşümü... Ne mi diyorum?

Doğunun o muhteşem irfan ehlinin dile getirildiği gibi "zulüm ile abad olanın, akıbeti berbat olur."

  • Next Social

Yorum Yazın